Kobane Davası’nda mütalaaya itiraz: Hayali senaryoyu kitabına uydurmaya çabası
8 mins read

Kobane Davası’nda mütalaaya itiraz: Hayali senaryoyu kitabına uydurmaya çabası

Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 siyasetçinin 6-8 Ekim 2014’te yaşanan protestolar nedeniyle yargılandığı Kobanê Davası, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki salonda görülmeye devam etti.

Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde baktığı davanın 41’incı duruşmasına tutuklu siyasetçilerden Ayla Akat Ata, Sebahat Tuncel, Aynur Aşan, Zeynep Karaman, Zeynep Ölbeci, Meryem Adıbelli, Alp Altınörs, Ali Ürküt, Günay Kubilay ile Bülent Parmaksız katıldı. Dilek Yağlı ise Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı

Duruşma, tutuklu siyasetçilerden Günay Kubilay’ın savunması ile sürdü.

‘KÂĞIT ÜZERİNDE MÜHENDİSLİK ÇALIŞMASI’

Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, Kubilay, savunmasında iddianamede yöneltilen “devletin birliğini ve bütünlüğü bozma” suçlaması üzerinde durup, “cebir oluşmadığı sürece suç unsurunun oluşmayacağını” dile getirdi. Kubilay, “İster HDP MYK’nin Kobanê çağrısı olsun, ister Kürt sorunun demokratik çözümüne dair çağrıları olsun, amaç çok açık ve nettir. Bu kadar net olan bir çağrıda devletin bütünlüğünü ve birliğini bozma iddiasını çıkartmak, ancak kâğıt üzerinde bir mühendislik çalışması ile çıkartılabilecek bir sonuç olabilir. Bu tür iddiaları aklı başında hiçbir insanın kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Kürt sorununu demokratik çözüm yolları ile çözmeyi amaç edinen HDP’nin, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozacak bir çağrı yapma amacının olmadığı ortadadır” dedi.

‘KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNDE ÜÇ FARKLI EĞİLİM’

Kürt sorununun er ya da geç demokratik çözüme kavuşturulmasının zorunluluk olduğunu söyleyen Kubilay, “Bakın Kürt sorunu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde birçok iktidar eskitmiş bir sorundur. Kürt sorunu, çözülmediği sürece Türkiye’de bir demokrasiden bahsedilemez. Diğer tarafta verili koşullar ve bölgesel gelişmelere bakıldığında Kürt sorununun demokratik çözüm olanağının zayıfladığı, olabildiğince aşındığı görülüyor. Kürt sorununun çözümünde üç farklı eğilim söz konusudur. Bunlardan biri, ezerek kurtulma eğilimi. Bu eğilimi Erdoğan’ın iktidarı temsil ediyor. İkincisi de sorundan kaçarak kurtulma eğilim. Bu eğilimin temsilcileri de sosyalist solun bir kesimidir. Üçüncü eğilim ise, HDP yeni adı ile HEDEP ile sosyalist sol ve enternasyonalistlerin eğilimidir. Dolayısıyla HDP’nin ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozma gibi bir amacı yoktur. HDP’nin ülkenin birliğini ve bütünlüğünü bozma iddiası, kâğıt üzerinde yapılan bir mühendislik çalışması ile hayali düşman oluşturma gayretidir” ifadelerini kullandı.

Kubilay, Kobanê protestoları sırasında yaşanan olaylardan sorumlu tutulabilmek için failler ile fail arasında ortak suç işleme kararı olması gerektiği ile fiil üzerinde ortak hakimiyet kurmaları gerektiğini de söyledi.

Kubilay, “Bir ceza yargılamasında kollektif sorumluluk mümkün değildir. Tüzel kişilik yargılanmasında bile sorumluluk çerçevesinde hüküm kurulmaz. Bu bir tüzel kişilik değil, bir ceza yargılanmasıdır. Her şey somut delilleri ile tek tek gösterilmek zorundadır. Dosyada her şey toptancı mantıkla ele alınmıştır. Yaşanan olaylarda sorumluluğum olduğu belirtilmiş, ancak suça nerede, ne zaman, nasıl bulaştığıma dair tek bir kanıt dosyada yer verilmemiştir. Yaşanan olayları kimlerle yaptığım, nasıl bir rolümün olduğuna dair bir belge yoktur” diye konuştu.

‘İDDİA MAKAMININ DERDİ ADALET DEĞİL…’

Dosya kapsamında yargılananlar hakkında, hazırlanan iddianamede TCK 302 Madde’den suçlama olmadığına dikkat çeken Kubilay, ancak mütalaada 302’den cezalandırılmalarının istendiğini kaydetti. Kubilay, şöyle devam etti: “Öyle ki bir kişi hem müşteki hem fail hem de azmettirici olarak gösterilmiştir. İddia makamının derdi adalet değil, yargılananların siyasi iradenin istediği biçimde cezalandırmaktır. İddia makamı, yargılananlar ceza alsın da nasıl alıyorlarsa alsın derdindedir. Gelinen asamda iddianamede şahsım açısından cezai yaptırımı gerektiren bir durum yoktur. Bu nedenlerle isnat edilen TCK 302’nin uygulanması mümkün değil.

HDP MYK çağrısının amacı devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak ya da zora dayalı cebir niteliği taşıyan bir çağrı değildir. Hele hele vahim sonuçlara sebebiyet veren bir çağrı olarak gösterilmesi asla mümkün değildir. HDP MYK çağrısı ile ilgisi bulunmayan ve başka güçlerle yapıldığı anlaşılan şiddet olaylarından cezalandırılamayız. Cezai sorumluluk şahsidir, kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. O dönemde yaptığım tek açıklama, 6 Ekim MYK açıklamasıdır. Şahsi açıklamalarım söz konusu değildir. Sonuç olarak, MYK çağrısını bir suçlama konusu yapmak, temeli olmayan suç icat etmek için masa başı mühendislik çalışmasıdır. Onun için bu iddiayı reddediyorum.”

‘İDDİA MAKAMI KENDİNİ ÇÜRÜTTÜ’

Savunmasının devamında kişinin tahrik suçundan cezalandırılabilmesi için, tahrik suçu ile olaylar arasında illiyet bağının kurulmasının zorunluluk olduğunu vurgulayan Kubilay, “Yalnızca sonuçtan hareketle ceza istenemez. Burada kurnazca yargı hilesi yapılmaktadır. HDP çağrısında tahrikten ceza istemek tipik bir şart kurnazlığıdır. Bakın İddianamede de mütalaada da hangi tahrik suçunun işlendiğine dair bir ibare yoktur. Tahrik ile azmettirme suçu birbirinden bağımsız iki ayrı suçtur. Diğer taraftan tahrik ile azmettirmenin yan yana gelmesi için çağrıda dükkanları yakmak gibi bir tahrik suçunun bulunması gerekirdi. Ya da bir grubu suç işlemeye teşvik etmesi ve tahrik edilen kişinin o suçu işlemesi gerekirdi. Bu kriterler çerçevesinde; MYK çağrısı, DAİŞ saldırılarına ve hükümetin ambargo politikalarına karşı yapılmış bir demokratik bir protesto çağrısıdır. Çağrının içeriğinde cebir ve şiddet yoktur. En son olarak çağrı belli bir gruba değil, genel bir çağrıdır. Suç isnadına MYK çağrısı dayanak gösterilmiş, fakat çağrının hangi tahrik suçu ile nasıl bir nedensellik bağı kurulduğu açıklanmamıştır.

Örneğin 12 ilde yaşanan ölüm, yaralama, yağma ve talan gibi araç suçlar ile demokratik protesto niteliğindeki bir çağrı arasında nasıl bir illiyet bağı olabildiği, DAİŞ saldırılarına karşı yapılan bir çağrının olaylara nasıl neden olduğuna dair mahkeme içtihatlarına uygun tek bir dayanak oluşturulamamıştır. Nitekim iddia makamı da mütalaada HDP MYK’sinin çağrısını açıkça şiddete yönelik bir çağrı olmasını beklemedikleri yönünde ifade kulanmış ve HDP’nin bir siyasi parti olması nedeniyle bunu kullanmasının mümkün olamayacağını söylemiştir. Aslında baktığımızda iddia makamı bu tespiti ile kendisini çürütmüştür. Kısacası mütalaa belli bir kurguya dayalı hayali bir senaryoyu kitabına uydurmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

‘ÇAĞRIYA SAHİP ÇIKTIK’

Kubilay, “Ben dahil davaya konu edilen MYK üyeleri, çağrının hukuki sonuçlarından kaçınsalardı yapılan çağrıyı sahiplenmezdi. Ama ben de dahil bu dava kapsamında yargılanan herkes çağrıya sahip çıktı” dedi. (HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir